Karanlık Mod
02-05-2024
Logo
Akaid- Kuran ve Sünnet Işığında İtikat – Ders:21- Tevhid İnancının Gerektirdiği Ameller – 1 – Allah’a karşı ihlaslı olmak
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy.

Yeryüzünde Var Olmamızın Sebebi Nedir?

Mümin kardeşlerim, 21. Akaid dersimizi yapmaktayız. Sizin de bildiğiniz gibi, yeryüzünde var oluş sebebimiz ibadettir:

﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ ﴿

(سورة البينة الاية: 5)

“Hâlbuki onlara, ancak dini, Allah’a karşı ihlaslı bir şekilde ibadet etmeleri emredilmişti.”

(Beyyine Suresi: 5)

Bu ayetteki “lam” harfi sebep bildirmektedir. Yani ibadet, sevgi ve itaat amaçlı yapılır. Sonunda mutluluk vardır ve mümin ibadetle ayırt edilir.

Allah’a Kulluk Etmenin Gerektirdiği Ameller:

1- Allah’a Karşı İhlâslı (Samimi) Olmak:

Allah’a Kulluk Etmek neyi gerektirir? Mesela zenginliğin gerektirdiği şey, kişinin satın alacağı şeylerin ücretlerine yeterince sahip olmasıdır. İşte bu kişi zengindir. Ama o derse ki: “Ben zenginim ama benim dirhemim yok” Bu söz tamamen çelişkiden ibarettir. Eğer zenginsen, ihtiyaçlarını karşılayacak paraya sahipsin demektir. Gerçek şudur ki Allah Teâlâ’ya kulluk ve İbadet de, ihlaslı olmayı, O’na karşı samimi olmayı gerektirir. İhlâs, dinin yarısı değil tamamıdır. Bunun delili ise şu ayettir:

﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ ﴿

(سورة البينة الاية: 5)

“Hâlbuki onlara, ancak dini, Allah’a karşı ihlaslı bir şekilde ibadet etmeleri emredilmişti.”

(Beyyine Suresi: 5)

Organlar Allah’a kulluk ve ibadet ederler, göz harama karşı bakışlarını indirir, kulak sadece hak olan sözleri işitir, el sadece hakkı tutar, ayak ancak hayırlı olan yolda yürür. Organlar, açıkça ibadetlerimizin mekânıdır. Kalp ise manevi, gizli olan ibadetlerimizin yeridir. Eğer gizli olan ibadetler doğru olmazsa, açıkça yaptığımız ibadetlerimiz de sahih olmaz. O zaman, ihlâs dinin yarısı mı yoksa tamamı mıdır? Senin hem gizli, hem de açıkça yaptığın ibadetlerin vardır. Açık ibadetler, Allah’a itaat etmek, gizli ibadetler ise, O’na karşı ihlâslı, samimi olmaktır.

Bu Ayetin Ana Fikri Nedir?

Bugünkü dersimizde, İslami İlimlerin ayrılmasından bahsettim ve Akaid İlmine değindim. Akaid ilmi, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek, Allah’ın tek, eksiksiz, var olduğuna, güzel isimlerinin ve yüce sıfatlarının bulunduğuna, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Akaid ilmi budur. Diğerleri de, Kuran ilimleri, Kuran’ın Tefsiri, Hadis İlimleri, Hadis Metinleri, Fıkıh Usulü, Fıkhî Hükümler, Siyer, Kelam, Alet İlimleri gibi ilimlerdir. İslami ilimler konusunda milyonlarca kitap varsa, bunların hepsi bir kefede, uygulama diğer bir kefededir. Tıpkı din ile alakalı konuşmak ile onu uygulamak arasındaki fark gibi. Öğrenirsin, sonra öğrendiğinle amel edersin, ardından öğrendiklerini tebliğ edersin ve öğrendiklerinde, amelinde, tebliğinde ihlaslı, içten ve samimi olursun. Bunlar dinin dört rüknüdür.

Bunlar aşağıdaki ayetin ana fikridir:

﴾ وَالْعَصْرِ - إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ - إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿

(سورة العصر الاية: 1-3)

“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”

(Asr Suresi: 1-3)

İman edenler ve salih amel işleyenler, öğrendikleri ile amel edenler, hakkı tavsiye eden, öğrendiklerine davet edenler, sabrı tavsiye eden, nefisleri ve arzuları ile mücadele etmekte sabırlı davrananlar, işte bunların hepsi ihlâslı olmak için yapılan amellerdir. Çünkü ihlâs ibadetin sırrıdır. İhlâs, amelin azına da, çoğuna da fayda verir. İhlâs olmadan yapılan ibadetin, az da olsa, çok da olsa bir değeri yoktur.

Bugün Dersimizin Konusu Nedir?

Bugün konumuz ihlâstır. Fakat konuya kesin deliller nazarında bakacağız. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَة ﴿

(سورة البينة الاية: 5)

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.”

(Beyyine Suresi: 5)

Onlara ancak Allah’a ibadet etmeleri, ona ihlâslı bir şekilde itaat etmeleri emredilmiştir. Açıkça ibadet itaattir, gizli, manevi ibadet ise ihlâstır.

İkinci ayet de şöyledir:

﴾ قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ ﴿

(سورة الكهف الاية: 110)

“De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor.”

(Kehf Suresi: 110)

İşte bu ayet, tüm Kuran’ı özetlemektedir.

Salih Amelin Değeri Nedir?

﴾ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا ﴿

(سورة الكهف الاية: 110)

“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amelde bulunsun.”

(Kehf Suresi: 110)

Bu amelin değeri, ona şirk karıştırmamakla, amelleri sadece Allah’a has kılmakla ortaya çıkar. Kişi kırk yıl sabah namazını camide kılmaya devam etse, ama bir gün uyuya kalsa, panikle kalksa ve “şimdi insanlar benim için ne der” dese, bu çok tehlikeli bir şeydir. Eğer bu, o kadar önemli olmasaydı, vallahi bu dersi ihlas kavramına ayırmazdım. Kişinin işlediği mükemmel amelleri olur ama bu ameller tamamen heba olabilir. Eğer bu konu, her insanı ilgilendirmese ve tüm ameller bu konuya dâhil olmasaydı, bu dersimiz ihlas hakkında olmayacaktı.

“Onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz, ancak takvanız O’na ulaşır.”

Ve itaatinizde ihlâslı olmanız, samimiyetiniz mutlaka Allah’a ulaşacaktır.

Bu Ayetle İlgili Bazı Maddeler:

﴾ قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرْضِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿

(سورة ال عمران الاية: 29)

“De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”

(Al-i İmran Suresi: 29)

Gizlesen de, gizlemesen de Allah karşısında her şey aşikârdır. Hiç bir şey Allah’a gizli kalmaz. O, her şeyi bilir. Senin üzerine düşen, her şeyi okumak, açıklamak ve öğrenmektir. Ama şunu bil ki, Allah Teala her şeyi bilir.

Şu İki Hadise Dikkat Et:

Mütevatir, meşhur ve sahih olan bir hadis, dinin aslı yerindedir. Ömer b. Hattab şöyle buyurmuştur:

 سمعت رسول الله عليه و سلم يقول: إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل امرئ ما )
( نوى، فمن كانت هجرته الي دنيا يصيبها أو امرأة يتزوجها، فهجرته إلى ما هاجر إليه 

(أخرجه البخاري و مسلم في الصحيح, و أبو داود و الترمذي و النسائ في سننهم)

“Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek odur. Kim nâil olacağı bir dünya veya nikâhlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeyedir.”

(Buhari ve Müslim Sahihinde, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai Sünenlerinde nakletmiştir)

Başka bir hadis de şöyledir: Ebu Kebşe el-Enmari, Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle duyduğunu naklediyor:

ثَلَاثَةٌ أُقْسِمُ عَلَيْهِنَّ وَأُحَدِّثُكُمْ حَدِيثًا فَاحْفَظُوهُ، قَالَ: مَا نَقَصَ مَالُ عَبْدٍ مِنْ صَدَقَةٍ، وَلَا ظُلِمَ عَبْدٌ مَظْلَمَةً فَصَبَرَ عَلَيْهَا إِلَّا زَادَهُ اللَّهُ عِزًّا، وَلَا فَتَحَ عَبْدٌ بَابَ مَسْأَلَةٍ إِلَّا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ بَابَ فَقْرٍ، أَوْ كَلِمَةً نَحْوَهَا، وَأُحَدِّثُكُمْ حَدِيثًا فَاحْفَظُوهُ، قَالَ: إِنَّمَا الدُّنْيَا لِأَرْبَعَةِ نَفَرٍ ؛ عَبْدٍ رَزَقَهُ اللَّهُ مَالًا وَعِلْمًا فَهُوَ يَتَّقِي فِيهِ رَبَّهُ، وَيَصِلُ فِيهِ رَحِمَهُ، وَيَعْلَمُ لِلَّهِ فِيهِ حَقًّا، فَهَذَا بِأَفْضَلِ الْمَنَازِلِ، وَعَبْدٍ رَزَقَهُ اللَّهُ عِلْمًا، وَلَمْ يَرْزُقْهُ مَالًا فَهُوَ صَادِقُ النِّيَّةِ، يَقُولُ: لَوْ أَنَّ لِي مَالًا لَعَمِلْتُ بِعَمَلِ فُلَانٍ، فَهُوَ بِنِيَّتِهِ، فَأَجْرُهُمَا سَوَاءٌ، وَعَبْدٍ رَزَقَهُ اللَّهُ مَالًا، وَلَمْ يَرْزُقْهُ عِلْمًا فَهُوَ يَخْبِطُ فِي مَالِهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ، لَا يَتَّقِي فِيهِ رَبَّهُ، وَلَا يَصِلُ فِيهِ رَحِمَهُ، وَلَا يَعْلَمُ لِلَّهِ فِيهِ حَقًّا فَهَذَا بِأَخْبَثِ الْمَنَازِلِ، وَعَبْدٍ لَمْ يَرْزُقْهُ اللَّهُ مَالًا وَلَا عِلْمًا فَهُوَ يَقُولُ: لَوْ أَنَّ لِي مَالًا لَعَمِلْتُ فِيهِ بِعَمَلِ فُلَانٍ، فَهُوَ بِنِيَّتِهِ فَوِزْرُهُمَا سَوَاءٌ

“Üç şey vardır ki, bunlar üzerine yemin edebilirim Size bir söz söyleyeceğim, onu mutlaka aklınızda tutunuz: Kulun malı sadakadan eksilmez. Kul, kendisine yapılan haksızlığa tahammül gösterirse Cenâb-ı Allah onun şerefini artırır. Kul, dilenme kapısını açarsa Cenâb-ı Allah da mutlak ona yoksulluk kapısını açar. Size bir söz söyleyeceğim, onu mutlaka aklınızda tutunuz: Dünya ancak dört kişinindir: Allah'ın mal ve ilim verdiği kul, Allah'dan korkar, akrabasıyla ilgilenir ve Cenâb-ı Allah'ın ondaki hakkını ihmal etmezse, işte bu kimse, derecelerin en üstünündedir. Allah'ın ilim verip mal vermediği kul ki, kendisi doğru niyetlidir ve “benim de param olsaydı falanın yaptığını yapardım!” der. Bu kimse niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin de sevabı eşittir. Allah'ın mal verip İlim vermediği kul ki, malında, bilgisizliği yüzünden yanlış hareket eder, malı hakkında Allah'dan korkmaz, malıyla hısım akrabasını gözetmez ve Cenâb-ı Hakk'ın ondaki hakkını ihmal eder. İşte bu da derecelerin en kötüsündedir. Allah'ın mal da vermediği, ilim de vermediği kul ki, bu kimse, “benim de param olsaydı bu para ile falanın yaptığını yapardım.” der. Bu kişi niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin (kendisi ile niyet ettiği kişinin) tartısı birdir.”

Bu Paragraf Ne Üzerinde Durmaktadır?

Kardeşlerim, İnsan bir şeyi iyi bir niyetle yapar, bu niyetinden de dönmezse, işlediği amel eksiksiz ve güzel bir amel olarak hanesine yazılır. Allah Teâlâ bir kişiye ilim vermez, bu kişi malını bilgisizce boşa harcar, Rabbi’nden sakınmaz, akrabalarını gözetmez ve Allah’ı hakkıyla öğrenmezse, işte bu kişi, derecesi en düşük olan kişidir. Kendisine mal verilen kişi, bu malı hayırlı işlerde de kullanabilir, kötü yolda da harcayabilir. Allah’ın kendisine ilim verip mal vermediği kimse ise şöyle der: “Benim de malım olsaydı, şöyle şöyle yapardım.” Bu kişi ile malını Allah yolunda harcayan kişi ecir bakımından eşittir. Dördüncü kısma gelirsek, o da Allah’ın hem mal, hem de ilim vermediği kişidir. O da “Benim de malım olsaydı, filancanın yaptığını yapardım” der. Bu kişi ise niyetine göre karşılık görecektir. Aynısını yapardım dediği kişi ile aynı karşılığı alacaktır. Eğer param olsa, şu ülkeye giderdim, şunu şunu yapardım, şu lezzetlere dalardım, sabaha kadar filanca gece kulübünde gecelerdim. Fakat bu imkânlara sahip değilim. Ama bunu diyen kişi onu yapmış gibi, o günahların hepsine dalmış gibi olur.

Bu yüzden, Kim bir günaha şahit olur da onu reddederse, onu hiç görmemiş gibi olur. Kim de bir günah ile karşılaşmaz ama reddetmez, aksine onu talep ederse, ona şahit olan kişi gibi olur.

( إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل امرئ ما نوى )

Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek odur.”

Herhangi Bir Kötülüğe Niyet Eden Ama Allah’tan Korktuğu İçin Onu Yapmayan Kimse İle Kötülüğe Niyet Eden Ama Onu İmkanı Olmadığı İçin Yapmayan Kişi Arasında Fark Var Mıdır?

Allah Teala iyilikleri de kötülükleri de yaratmış ve kitabında bunları açıklamıştır. Kim bir iyiliğe niyet ederse ama yapmazsa, Allah ona yapmış gibi sevap verir.

İyi niyet, kim de bir iyiliğe niyet edip ardından yerine getirirse, on sevaptan yetmiş kata kadar hatta daha da fazla sevaba nail olur. Kötülük yapmaya niyet edip onu yapmayan kişiye ise Allah katında bir sevap yazılır. Fakat bunu Allah’tan korktuğu için yapmamış olmalıdır, imkânı olmadığından değil. Bir kötülüğü Allah korkusundan dolayı yapmayan ile imkânı olmadığı için yapmayan kişi arasından çok büyük bir fark vardır. Bir kötülüğe niyet edip ondan vazgeçen kişiye bir sevap yazılır. Eğer bu kişi onu yaparsa da, bu sefer ona bir günah yazılır.

Kardeşlerim, Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

يقول الله: إذا أراد عبدي أن يعمل سيئة ، فلا تكتبوها عليه حتى يعملها ، فإن ))
عملها فاكتبوها بمثلها ، وإن تركها من أجلي فاكتبوها له حسنة ، وإذا أراد أن يعمل
(( حسنة ، فلم يعملها فاكتبوها له حسنة ، فإن عملها فاكتبوها له بعشر أمثالها إلى سبعمائة

(اخرجه البخاري و مسلم في الصحيح, و الترمذي في سننه)

Allah Teala şöyle buyurur: “Kulum bir kötülük yapmak istediği zaman, onu yapana kadar yazmayın. Eğer onu yaparsa misli ile yazın. Eğer terk ederse de ona bir iyilik yazın. Kulum bir iyilik yapmak istediği zaman, onu yapmasa da hanesine bir iyilik yazın. Eğer niyet ettiği iyiliği yaparsa da on ile yedi yüz katına kadar ecri hanesine yazın.”

(Buhari ve Müslim Sahihlerinde, Tirmizi Süneninde nakletmiştir)

Bu hadislerdeki asıl etken nedir? Kişi neye niyet ediyor? Neyi istiyor?

Bir kişi camiye gelir ve benim bir işim var, bu yüzden camiye geliyorum. Çünkü camiye çok insan geliyor ve benden alışveriş yapıyorlar.” derse, bütün ameli boşa gider. Allah Teâlâ’ya başka bir amaç gütmeden yönelmek gerekmektedir:

﴾ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ ﴿

(سورة البينة الاية: 5)

“Hâlbuki onlara, ancak dini, Allah’a karşı ihlaslı bir şekilde ibadet etmeleri emredilmişti.”

(Beyyine Suresi: 5)

Önemli Bir hadis:

Uzun bir hadiste, Ebu Hureyre şöyle buyuruyor:

حَدَّثَنِي رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ, يَنْزِلُ إِلَى الْعِبَادِ لِيَقْضِيَ بَيْنَهُمْ، وَكُلُّ أُمَّةٍ جَاثِيَةٌ، فَأَوَّلُ مَنْ يَدْعُو بِهِ رَجُلٌ جَمَعَ الْقُرْآنَ، وَرَجُلٌ يَقْتَتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، وَرَجُلٌ كَثِيرُ الْمَالِ، فَيَقُولُ اللَّهُ لِلْقَارِئِ: أَلَمْ أُعَلِّمْكَ مَا أَنْزَلْتُ عَلَى رَسُولِي؟ قَالَ: بَلَى يَا رَبِّ، قَالَ: فَمَاذَا عَمِلْتَ فِيمَا عُلِّمْتَ؟ قَالَ: كُنْتُ أَقُومُ بِهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَآنَاءَ النَّهَارِ، فَيَقُولُ اللَّهُ لَهُ: كَذَبْتَ، وَتَقُولُ لَهُ الْمَلَائِكَةُ: كَذَبْتَ، وَيَقُولُ اللَّهُ: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ: إِنَّ فُلَانًا قَارِئٌ، فَقَدْ قِيلَ ذَاكَ، وَيُؤْتَى بِصَاحِبِ الْمَالِ، فَيَقُولُ اللَّهُ لَهُ: أَلَمْ أُوَسِّعْ عَلَيْكَ حَتَّى لَمْ أَدَعْكَ تَحْتَاجُ إِلَى أَحَدٍ؟ قَالَ: بَلَى يَا رَبِّ، قَالَ: فَمَاذَا عَمِلْتَ فِيمَا آتَيْتُكَ؟ قَالَ: كُنْتُ أَصِلُ الرَّحِمَ، وَأَتَصَدَّقُ، فَيَقُولُ اللَّهُ لَهُ: كَذَبْتَ، وَتَقُولُ لَهُ الْمَلَائِكَةُ: كَذَبْتَ، وَيَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ: فُلَانٌ جَوَادٌ، فَقَدْ قِيلَ ذَاكَ، وَيُؤْتَى بِالَّذِي قُتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، فَيَقُولُ اللَّهُ لَهُ: فِي مَاذَا قُتِلْتَ؟ فَيَقُولُ: أُمِرْتُ بِالْجِهَادِ فِي سَبِيلِكَ، فَقَاتَلْتُ حَتَّى قُتِلْتُ، فَيَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى لَهُ: كَذَبْتَ، وَتَقُولُ لَهُ الْمَلَائِكَةُ: كَذَبْتَ، وَيَقُولُ اللَّهُ: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ: فُلَانٌ جَرِيءٌ، فَقَدْ قِيلَ ذَاكَ، ثُمَّ ضَرَبَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- عَلَى رُكْبَتِي، فَقَالَ: يَا أَبَا هُرَيْرَةَ, أُولَئِكَ الثَّلَاثَةُ أَوَّلُ خَلْقِ اللَّهِ, تُسَعَّرُ بِهِمْ النَّارُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü Allah Teâlâ, kulları arasında hükmetmek için nüzul edecektir. Her ümmet diz üstü çökecek, hakkında hüküm verilecek ilk insan Kuran’ı ezberleyen kişi olacaktır. Ondan sonra, Allah yolunda öldürülen kişi, ondan sonra da malı çok olan zengin kişi. Allah, Kur’an okuyana: ‘Ben sana Peygamberime indirdiğimi öğretmedim mi?’ diyecek. Adam: ‘Evet, ey Rabbim!’ ‘Peki sana öğrettiğimle ne yaptın?’ ‘Gece gündüz elimden bırakmadım. Devamlı okudum’ diyecek. Allah Teâlâ ona: ‘Yalan söyledin’, diyecek. Melekler de ‘yalan söyledin’ diyecekler. Sonra Allah Teâlâ: ‘Sen, “Filan ne güzel okuyor.” desinler diye okudun. Nitekim öyle de oldu. Öyle dediler’ buyuracak. Sonra malı çok olan adam getirilecek ve ona da soracak: ‘Sana ben bol bol mal vermedim mi? Seni kimseye muhtaç olmayacak duruma getirmedim mi?’ ‘Evet, ya Rabbi!’ ‘Peki, o malı ne yaptın?’ ‘Akrabaya ikram ettim. Sadakalar ve zekâtlar verdim.’ Allah ona: ‘Sen de yalan söyledin’ diyecek, melekler de ‘yalan söyledin’ diyecekler. Sonra Allah şöyle buyuracak: ‘Sen verirken, “Falan kimse amma da cömert!” desinler diye verdin. Nitekim öyle de denildi.’ Sonra, Allah yolunda öldürülen (öyle zannedilen biri) getirilecek ve ona da soracak: ‘Sen neden öldürüldün?’ ‘Senin yolunda savaşırken öldürüldüm’ diyecek. Allah ona ‘Sen de yalan söyledin’ diyecek, melekler de sen yalan söyledin’, diyecekler. Sonra Allah ona: ‘Sen, “Falan adam amma da kahraman!” desinler diye savaştın ve öldürüldün. Nitekim de öyle denildi.’ buyuracak.
Ondan sonra Rasûlullah (s.a.v.) dizime vurup şöyle dedi:
- Ebu Hureyre, işte o üç grup var ya, üzerlerine cehennem ateşi tutuşturulacak ilk insanlardır."

Bu hadisten daha tehlikelisi var mıdır? Allah yolunda malını harcayan zengin, Allah yolunda öldürülen kişi, Allah yolunda Kuran okuyan kişi, Bunlar kıyamet günü ilk ateşe atılacak olan kişiler olacaklar. Bu çok önemli bir hadistir, bizleri ümitsizliğe kapılmaya değil, uyanık olmaya davet etmektedir. Öyleyse amellerini şaibelerden temizlemelisin.

Yukarıda Geçen Hadis, Kendisine Söylendiğinde Muaviye b. Ebi Sufyan’ın Tutumu:

Bir adam Muaviye b. Ebi Sufyan’ın yanına gitti ve bu hadisi rivayet etti. Muaviye bunu duyunca şöyle dedi: “Bu hadis herkesi etkiler. Böyle olursa insanlardan geriye kim kalır ki?”

Hadiste bahsedilen kişi, boş işlerle uğraşmıyor, fecrin doğuşuyla kalkıyor, zevkusefaya dalmıyor, malına haram ve faiz karıştırmıyor, yaratılanlara zarar vermiyor, insanların malına göz dikmiyor. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyor, diğeri Kuran okuyor, diğeri ise iyilikte bulunuyor. Ama onlar bu yaptıklarıyla dünyalığı ve itibarı, şöhreti istiyorlar. Sonunda da akıbetleri öyle oluyor. Bu dersteki ve diğer tüm derslerimizdeki konuların hepsini şu ayetler açıklıyor:

﴾ وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى - إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿

(سورة النجم الاية: 3-4)

“O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.”

(Nem Suresi: 3-4)

Mauviye diyor ki: Böyle olursa, insanlardan geriye kim kalır ki?” Ravi diyor ki: “Muaviye çok ağladı, çünkü O helak olacağını zannetti. Biz bu haldeyken bir adam geldi. Muaviye kendine gelince, onun yüzüne dokundu ve şöyle dedi: ‘Allah ve Resulü doğru söyledi’:

مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا ﴿
﴾ لاَ يُبْخَسُونَ - أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

(سورة هود الاية: 15-16)

“Kim yalnız dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.”

(Hud Suresi: 15-16)

Bu hadislerin İsteği Nedir?

Sahih Sünnet hala elimizdedir. Hz. Aişe (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

ما من امرئ تكون له صلاة بليل يغلبه عليها نوم )
( إلا كتب له أجر صلاته ، وكان نومه عليه صدقة

(أخرجه ابو داود و النسائي ف سننهما, و مالك في الموطأ)

 

“Kimin gece namazı varsa, uyku ağır bastı ve namazı kılamadan uyuduysa, Allah ona namazının sevabını yazar, uykusu da Allah’tan kendisine bir sadaka olur”

(Ebu Davud ve Nesai Sünenlerinde, Malik de Muvatta’sında nakletmiştir.)

Çünkü bu kişi başını yastığa gece namazı kılma niyetiyle koydu ama uyanamadı, uykusu ağır geldi ve ona gece kalkıp namaz kılmış gibi sevap yazıldı.

( إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل امرئ ما نوى )

“Ameller niyetlere göredir. Kim neye niyet ettiyse onun karşılığını alır.”

Rasulullah (s.a.v.) yine şöyle buyurmuştur:

( صلاة الرجل تطوعا حيث لا يراه الناس تعدل صلاته على أعين الناس بخمس وعشرين صلاة )

“İnsanların görmediği bir yerde kişinin kılacağı sünnet namazı, insanların göreceği yerde kılınan namazdan yirmi beş kat daha üstündür.”

Bu Hadis Bize Ne Öğretiyor?

Değerli kardeşlerim, Hepinizin bildiği, Abdullah b. Ömer (r.a.)’ın rivayeti olan hadisi zikredelim:

سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: انْطَلَقَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ, حَتَّى أَوَوُا الْمَبِيتَ إِلَى غَارٍ فَدَخَلُوهُ, فَانْحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ, فَسَدَّتْ عَلَيْهِمُ الْغَارَ, فَقَالُوا: إِنَّهُ لَا يُنْجِيكُمْ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ, إِلَّا أَنْ تَدْعُوا اللَّهَ بِصَالِحِ أَعْمَالِكُمْ, فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمُ: اللَّهُمَّ كَانَ لِي أَبَوَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ, وَكُنْتُ لَا أَغْبِقُ قَبْلَهُمَا أَهْلًا وَلَا مَالًا, فَنَأَى بِي فِي طَلَبِ شَيْءٍ يَوْمًا, فَلَمْ أُرِحْ عَلَيْهِمَا حَتَّى نَامَا, فَحَلَبْتُ لَهُمَا غَبُوقَهُمَا, فَوَجَدْتُهُمَا نَائِمَيْنِ, وَكَرِهْتُ أَنْ أَغْبِقَ قَبْلَهُمَا أَهْلًا أَوْ مَالًا, فَلَبِثْتُ وَالْقَدَحُ عَلَى يَدَيَّ أَنْتَظِرُ اسْتِيقَاظَهُمَا, حَتَّى بَرَقَ الْفَجْرُ, فَاسْتَيْقَظَا فَشَرِبَا غَبُوقَهُمَا, اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ, فَفَرِّجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ, فَانْفَرَجَتْ شَيْئًا, لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ, قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَقَالَ الْآخَرُ: اللَّهُمَّ كَانَتْ لِي بِنْتُ عَمٍّ, كَانَتْ أَحَبَّ النَّاسِ إِلَيَّ, فَأَرَدْتُهَا عَنْ نَفْسِهَا, فَامْتَنَعَتْ مِنِّي, حَتَّى أَلَمَّتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَ السِّنِينَ, فَجَاءَتْنِي, فَأَعْطَيْتُهَا عِشْرِينَ وَمِائَةَ دِينَارٍ عَلَى أَنْ تُخَلِّيَ بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا فَفَعَلَتْ, حَتَّى إِذَا قَدَرْتُ عَلَيْهَا, قَالَتْ: لَا أُحِلُّ لَكَ أَنْ تَفُضَّ الْخَاتَمَ إِلَّا بِحَقِّهِ, فَتَحَرَّجْتُ مِنَ الْوُقُوعِ عَلَيْهَا, فَانْصَرَفْتُ عَنْهَا, وَهِيَ أَحَبُّ النَّاسِ إِلَيَّ, وَتَرَكْتُ الذَّهَبَ الَّذِي أَعْطَيْتُهَا, اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ, فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ, فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ, غَيْرَ أَنَّهُمْ لَا يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهَا, قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: وَقَالَ الثَّالِثُ: اللَّهُمَّ إِنِّي اسْتَأْجَرْتُ أُجَرَاءَ, فَأَعْطَيْتُهُمْ أَجْرَهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ, تَرَكَ الَّذِي لَهُ وَذَهَبَ, فَثَمَّرْتُ أَجْرَهُ حَتَّى كَثُرَتْ مِنْهُ الْأَمْوَالُ, فَجَاءَنِي بَعْدَ حِينٍ, فَقَالَ: يَا عَبْدَ اللَّهِ, أَدِّ إِلَيَّ أَجْرِي, فَقُلْتُ لَهُ: كُلُّ مَا تَرَى مِنْ أَجْرِكَ مِنَ الْإِبِلِ وَالْبَقَرِ وَالْغَنَمِ وَالرَّقِيقِ, فَقَالَ: يَا عَبْدَ اللَّهِ, لَا تَسْتَهْزِئُ بِي, فَقُلْتُ: إِنِّي لَا أَسْتَهْزِئُ بِكَ, فَأَخَذَهُ كُلَّهُ فَاسْتَاقَهُ, فَلَمْ يَتْرُكْ مِنْهُ شَيْئًا, اللَّهُمَّ فَإِنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ, فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ, فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ, فَخَرَجُوا يَمْشُونَ

"Benim yaşlı, ihtiyar ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü, uyandılar ve sütlerini içtiler "Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!" Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi:

"Ey Allahım! Benim bir amcakızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Onu istedim, ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim. Ey Allah'ım, eğer bunları senin rızan için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.” Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki: "Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve: "Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de: "Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam: "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar: "Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. "Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.")

Bu hadis bize öğretiyor ki, eğer sıkıntıda, darlıktaysan, kriz yaşıyorsan, tehlikedeysen, hemen salih amellerinle Allah’a dua et. Bu yüzden hepimizin Allah’a dua etmeye yüzümüzün olacağı salih amellerimizin olması gerekmektedir.

Şu Tüccarın Hikayesini Dinle:

Bana büyük koyun tüccarlarından biri anlattı. Şöyle ki O, satın aldığı koyunları ile birlikte çölde kayboldu. O ve koyunları neredeyse susuzluktan öleceklerdi. İki rekat namaz kıldı ve yıllar önce yaptığı iyi bir ameli hatırladı. O çöldeyken bir kadın ona ahlaksız bir teklifte bulunmuş, o ise reddetmişti. Bu olayı hatırlayıp şöyle dedi: “Allahım, ben o kadını senin korkundan dolayı reddettiysem, bizi ferahlat.” Ve Allah Teala bu tüccara, suyun yerini bilen kişiler gönderdi, bu adamların kovaları da su doluydu. Yani Allah Teala onun hayatını kurtarmıştı. Bu davranış sünnettir. Eğer sıkıntıda, zor bir durumdaysan, kaybolduysan, başına bir felaket geldiyse, tehlikeye düştüysen, hemen peygamber Efendimizin bize öğrettiği gibi yaptığın güzel bir amel ile Allah’a dua et.

Kardeşlerim, Bu ayet ve hadisler, ayet ve hadisler hakkında konuştuğumuz her şey doğru sözlerdir. Bu sözler, Allah’a ve peygamberimize yönelmektir. Zira konu çok önemlidir. İhlas, dinin omurgasıdır, bilakis dinin tamamıdır. İnsan ihlasından, samimiyetinden şüphe ettiği zaman, sağ elinin verdiğini sol elinin bilmeyeceği bir salih amel işlemelidir. “Sen samimi değilsin” diyen kişiye, şeytan yaklaşabilir mi?

Eğer Allah yolunda bir gün oruç tutarsan, onu başkalarına söyleme. Bazen insanlar dünya için nafile oruç tutuyor, onlara her sorulduğunda “oruçluyum” demek için bu ibadeti yerine getiriyorlar. Münafıklıktan ve riyadan (gösterişten) Allah’a sığınırım. Senin yapman gereken oruç tutmaktır, onu söylemek değildir, sadaka vermendir, sadaka veren olabilmek değildir, gözlerini haramdan sakınmandır. İbadeti Allah’tan başka kim bilir ki?

Odanda otururken, hanım bir komşun penceresini açıp, dışarıya doğru uzansa, sen bakışlarını ondan çevirdiğin zaman, bundan dolayı seni cezalandırabilecek bir insan var mıdır, bu yaptığını kim bilebilir? Ama bu davranış ihlâstır. Sıcak Ramazan günlerinden birinde evde otururken, evde yalnız olsan, çeşme önündedir ve kana kana içme şansın vardır. Bunu hiç kimse bilmeyebilir de. Peki, bunu içmekten seni alı koyan nedir? Allah Teala’dan korkmandır. İbadetlerini destekleyen şey ihlastır. Sadaka ver ama söyleme, oruç tut, namaz kıl, Allah’ın istediği şeyleri yap ama söyleme.

إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل امرئ ما نوى، فمن كانت هجرته )
( الي دنيا يصيبها أو امرأة يتزوجها، فهجرته إلى ما هاجر إليه

“Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek odur. Kim nâil olacağı bir dünya veya nikâhlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeyedir.”

Bir Hadise:

Büyük arazi sahiplerinden birine, bir cami arazisi bağışlarsa, belediye tarafından bu arazinin düzenlemesinin yapılacağı haberi ulaştı. Tutanaklarda düzenleme yapıldığı zaman, arazinin değeri kat kat artacaktı. Bu kişi geldi ve üzerine cami yapılması için beş dönüm araziyi bağışladı. İnsanlar bu kişinin yaptığı iyiliği, ne kadar faziletli bir insan olduğunu, Allah’ın sevgili kulu olduğunu konuşuyor, camiye olan sevgisinden bahsediyorlardı. Şimdi bu kişi Yüce Allah katında nasıl bir taht sahibi olur? Nasıl cennette en yüksek derecelere nail olur? Çünkü o bir cami için arazi bağışlamıştı ama bunu yaparken aklına bir an bile Allah’a yaklaşma niyeti gelmemişti. Fakat aklına gelen şey, orada bulunan arazisinin değerinin artmasıydı. Amacın dünyada bir arazi elde etmek iken, Allah Teala’dan cennette bir mekan isteyebilir misin? Amelin değeri işte bu niyettir.

Midesinde ülser olduğunu bildiğin bir kişiye lezzetli ama ekşi olan bir içecek ikram etsen, belki bu içecek midesine dokunacak,  hatta hastalığını arttıracak. Bu bardağı ona sunduğunda, sen sadece onu ferahlatmak için ikramda bulunuyorsun. Güzel bir içecek olduğu için ona da ikram ediyorsun. Ama bu davranışınla hoş olmayan bir konuma geliyorsun. Eğer bir kişiye bir şey teklif ettiğinde, bunun sonucunda o kişi hayatını kaybetse, burada senin amacın sadece Allah’a yaklaşmak için o kişiye hizmet etmektir. Fakat onun eceli gelmiştir. Yani bazı umduğun amellerin sonucu umduğun gibi olmayabilir. Öyle değil mi?

Sonsöz:

( إنما الأعمال بالنيات، وإنما لكل امرئ ما نوى )

“Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek odur.”

Niyetlerimizi temizlememiz, yaptıklarımıza dikkat etmemiz gerekmektedir. Çünkü hiç bir şey Allah’a gizli kalmaz:

﴾ إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ ﴿

(سورة الفجر الاية: 14)

“Muhakkak ki senin Rabbin olan Allah her şeyi gören ve işitendir.”

(Fecr Suresi: 14)

﴾ يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ ﴿

(سورة غافر الاية: 19)

“(Allah), gözlerin hainliklerini ve sinelerin gizlediği şeyleri bilir.”

(Gafir Suresi: 19)

Allah Teala gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Sen birçok şeyi gizlersin ama senden de çok şey gizlenir. Fakat Allah bunların hepsini bilir. Allah katında apaçıksın. İstediğini söyle. Zira Cenab-ı Hak seni niyetine göre hesaba çekecektir. Bu yüzden niyetleri düzeltmek ve her ameli Allah rızası için yapmak gerekmektedir.

Metni indir

Mevcut Diller

Resmi Gizle